29 Aralık 2011 Perşembe

Uyusun da büyüsün, ama nasıl uyusun?

Nehir doğduktan sonra bence yaptığımız en büyük hata uyutma şeklimiz oldu.. Yattığı yerde sorun yoktu, hep kendi yatağında uyudu. Ancak uykuya ancak kucağımızda gezdirirken dalıyordu. Buna çözüm olarak ayakta sallamayı bulduk. Ancak o iş de bir süre sonra çok yorucu olmaya başladı.

9. aydan sonra gece uykuları eşimle benim için kabus olmaya başladı. Çünkü gece sütünü 4 gibi içiyordu ( ayağımda sallanarak ), süt bitti, uyudu diye yerine koyduğum an ağlamaya başlıyordu. Ayakta uykuya devam etmek istiyordu, ancak bu bizim için işkenceydi, onun içinse sağlıksız bir durum.. Saatlerce ayağımda salladığım geceler olmuştur ya da o ayağımda uyuyakaldığım zamanlar..

Bir müdahale şarttı.. Araştırmalarım sonucunda, bence biraz da haksız yere "ağlatma metodu" olarak bilinen, Dr. Ferber'in metodunu uygulayabileceğimizi düşündüm.

Ferber metodu nedir? Örneğin, bebeğiniz bir bıçağı tutmak istiyor. Onun için tehlikeli olduğundan izin vermiyorsunuz ve o ağlamaya başlıyor.. Bıçağı tutmasına izin vermeyeceğinize göre, ağlamasına göz yumarsınız değil mi? Ferber de buna benzer mantıkla işliyor. Bebeğinizin kontrollü bir şekilde ağlamasına izin veriyorsunuz. Ben size direk nasıl uyguladığımızı anlatacağım..

Öncelikle uykusunun iyice geldiğinden emin olduk ve uyku öncesi banyomuzu yaptık. Tatlı tatlı oynadık, üstümüzü giyindik ve onu yatağına yatırıp sütünü içirmeye başladım. Süt bitti ve direk yataktan kucağıma gelmek istedi. Çünkü ayakta sallamadığıma göre kucağımda gezdirerek uyutacaktım..

Kucağıma almadım ve yumuşak sesle onunla konuşmaya başladım. Bundan sonra yatağında uykuya geçeceğini, artık sırtımın çok ağrıdığını, onu taşıyamayacağımı söyledim. Sürekli onu sevdiğimi tekrarladım. Hep yakınında olacağımı ve hemen geleceğimi söyledim. "Tatlı rüyalar kuzum" diyerek odadan çıktım. Hemen ağlamaya başladı. 1 dk bekledikten sonra yanına girdim. Deli gibi kucağıma gelmek istiyordu, ancak almadım onu. Onu yataktan almadan sarıldım sadece. Önemli olan nokta yanında kaldığınız sürenin aynı olması ve uzun olmaması. Aynı şekilde 2 dk kaldım yanında ve dışarı çıktım. 2 dk bekledim dışarıda, tekrar yanına geldim. 2 dk yanında kaldım ve 3 dk dışarıda bekledim, 2 dk yanında 4 dk dışarıda... Sürekli ağlıyordu, hiç susmadan.. İnanılmaz yürek burkan, bir anne için dayanması neredeyse imkansız bir durum.. Hepimiz için en iyisi bu olacak diye hem ona hem kendime telkinde bulunmaya çalışıyordum.

Sütünü içtikten 55. dk sonra uykuya daldı. En önemli nokta dirayetli olmak. Eğer ben yarım saat uğraştıktan sonra kucağıma alsaydım, "yarım saat ağladığımda dediğimi yapıyorlar" düşüncesi yerleşir ve ertesi gün sürecimiz yarım saatin üstüne eklenerek başlardı.. 

Gece uyandığında da aynı şekilde yattığı yerde sütünü verdim, 2 dk yanında kaldım ve çıktım. Çok az mızırdandı, ağlamadı bile, 1-2 dk sonra yanına girdim iki pışpışla tekrar uykuya daldı.. 2. uyanmasını yapmadı bile..

Bakıcısına da tembihledik, o da aynı şekilde yataktan almamış, ona ağlamamış bile, hemen uyumuş. Ertesi akşam, sütünü içti, 2 dk yanında kaldım ve dışarı çıktım. Ağlamadı, biraz mızırdandı, bu defa ilk çıkışımda dışarıda 3 dk kaldım, yanına döndüğümde uyumak üzereydi. İki pışpış, Nehir uykuda..

Yatakta uykuya dalmaya alıştıktan sonra kendi uyku düzenimizi oturttuk. Artık kızım akşam 7:30'da banyosunu yapıyor, giyinirken oynaşıyoruz. Saat 8'de yatağa yatıyor, sütünü içerken uykuya dalıyor. Eğer içerken uykuya dalmadıysa o uyuyana kadar yanında kalıyorum, ninni söyleyip, saçlarını okşuyorum.. Eğer bir sıkıntısı yoksa maksimum 15 dk sürüyor.

Sonuçta bizim derdimiz ayakta ya da kucakta sallanarak uyumasıydı, hiçbir zaman yatağına yatırayım, kapısını çekeyim kendi kendine uykuya dalsın şeklinde bir amacımız olmadı. Bence uykuya geçiş, bebeğinizle paylaşılması gereken bir zaman dilimi.

Bir de şu var tabi, örneğin gece süt için mızırdandı, sütü ayağımda sallayarak vermek için kızımı yatağından çıkarıyordum, salla salla, sonra tekrar yatağına koymak için kucağıma alıyordum.. Bu kadar hırpalanmaya uyku mu kalır? Kızım da haklı bi yerde.. Bir de aklınızda bulunsun, bebek her mızırdandığında yatağından kaldırmayın, bebeklerin derin uykusu bizimkilerden kısa sürüyor.. Bir bebeğim daha olursa onda uygulayacağım yöntem aynen şudur:

Uyku öncesi rituellerini uygula, bebeği emzir, ve yatağına yatır, uyumadıysa, sırtını, totosunu pışpışlayarak ninni söyle... Arada bebek mızırdandığında ( aç değilse tabi ) gene hafif tıpışlayarak uykuya daldırmaya çalış. İlk aylarda uyku problemi zaten olabileceğinden belki bu yöntem çok işlemez ama ilerleyen aylarda, uyku düzeni oturduktan sonra işleyebilir. 

15 Aralık 2011 Perşembe

Nehir Tatile Çıktı

İlk tatilimize uzuuun bir araba yolculuğuyla çıktık. Nehir, eşim, Nehir'in teyzoşu ve eniştesi, seçim sabahı oyumuzu kullandıktan sonra İstanbul'dan Bodrum'a doğru yola çıktılar :) Yaklaşık 10 saat sürdü yolumuz. Çok mola da vermedik ama rahat bir yoldu. Kızım da bizi üzmedi. Altını değiştirmek için ve yemek için 2-3 kere durduk sadece. Sadece son yarım saat falan mızırdanmaya başlamıştı. O zaman henüz çok hareket edemediğinden nispeten rahattık, oturduğu yerde kalıyordu ( şimdi düşünemiyorum).


Gittiğimiz yer, Bodrum'un havası nispeten daha rahat olan Gündoğan beldesinde, Butik Han diye bir yerdi ve bizi evimizde hissettiren çok huzurlu bir tatil yapmamızı sağladılar. Gündoğan'ın denizi de çok güzel ve temiz. Otelin hemen deniz kenarında olması da büyük bir avantajdı. Orada daha çok bir mahalle havası var. İnsanlar tanışıyor, selamlaşıyor, muhabbet ediyor.. Bilmiyorum, belki de bebek etkisi :)

Nehir'i her gün denize soktuk. İlk günler deniz suyu biraz soğuktu, onun için mızıklandı kızım, ama sonraki günler su biraz daha ısındı ve kızım da çok keyfaldı. Her gün sabah 10-akşam 10= 20 dk kadar suda oynuyorduk. Sonra da süt ve uyku.. Açık hava, deniz, güneş, farklı insanlarla sosyalleşme Nehir'in gelişimini oldukça olumlu yönde etkiledi. Öyle ki giderken kurbağa gibi zıplayan kızım, İstanbul'a döndüğümüzde emeklemeye başladı ( 6 aylıkken) ve 1 ay sonra tutunup ayakta duruyordu..

Bulunduğumuz yerin havasından dolayı mı bilmem, çok sivrisinek ya da böcek yoktu. Yine de marketler dahil heryerde satılan, bebekler için sinek kovucu losyonlardan arada sırada kullandık. Güneş kremi olarak Daylong diye bir krem kullandık. Ten üzerinde bir tabaka oluşturup güneş ışınlarını bu şekilde önlüyor. Tabi ki şapka şart. Özellikle çene altından bağlanabilen, rüzgarla başından uçmayacak bir tane.. Tabi ki ne de olsa yaz aylarında pişik kaçınılmaz oluyor. Nehir'in popişine bişey olmadı da ensesi çok pişik oldu. Pişik için Desitin krem kullandık. Oldukça etkili ama rezalet kokuyor!! Bir de bebişinize sürdükten sonra elinizdekini ıslak mendille temizlemeniz gerekiyor, su-sabun faydasız.. Bence tatilde en elzem şeyler bunlar..

Sonraki tatilimizi ise Mersin'in en güzel zamanlarında Nehir'in 9. ayında Mersin'de yaptık. Bu tatilinde Nehir denizi iyice sevdi. Yazlıktaki denizde kumsal yok üstelik, derin deniz.. Tabi kuzu farkında diil.. Denizden çıkmamak için ağlıyordu.

Bu güzel tatillerimiz için dedelerimize, nenelerimize, amca, teyzoş, yenge ve eniştemize teşekkürü borç biliriz. Bir de Gündoğan'daki oteldeki çalışanlara, özellikle kızımın Enes Abisine :)




14 Aralık 2011 Çarşamba

Küçük Canavar

Eğer anne ya da babada erken diş çıkarma öyküsü varsa, sizinde küçük bir canavarınız olacak demektir, get ready folks!!! Eşim de ben de 3-4 aylıkken çıkarmışız dişleri.. Nehir de ilk dişini 3,5 aylıkken çıkardı. Alt orta sağ, 1 hafta sonra onun yanı. 1 ay sonra üst ortanın yanları.. Kızım ondan sonraki 2 ay boyunca vampir gibi gezdi :) Gerçekten komikti..

Nehir diş çıkaracağı zaman 1-2 hafta öncesinden uykuları çatlardı. Gece alakasız bir zamanda uyanır, ağlamaz, mıkırdanmaz ama uyumazdı da.. Ööyle afedersiniz mal mal bakardı yüzümüze :) Tükürük salgısını saymıyorum zaten, muhtemelen günde birkaç litre tükürük salgılıyordu :) Hiç ateşlenmedi, huzursuzluk da çok olmadı, belki birkaç defa.. En büyük sıkıntısını üst ortalar çıkarken yaşadı, o da 2 gün sürdü. O sıralar emmeye devam ettiği için ısırmasından çok korkuyordum, Allah'tan ufak kazalarla atlattık. Şu diş kaşıma aletlerini neredeyse hiç kullanmadık. Ama Nuby'nin diş fırçasına benzeyen 2'li aletleri var, ucu tırtık tırtık, onları güzel kullandı. Tabi taze meyve ve sebzenin faydası asla gözardı edilemez

 Bu süreçte bizi yalnız bırakmayan havuçlara, taze soğanlara, ve salatıklara teşekkürü borç biliriz :)

Şekil 1-B :) de görüleceği üzere taze soğanın diş çıkarma döneminde çok faydasını gördük. Benim yorumum, doğal antibiotik ve bol c vitaminin faydası olduğu yönünde. Artı hafif acısı diş etlerini uyuşturuyor sanırım. Tek sorun, buram buram soğan kokan bir bebişiniz oluyor :) ( Taze soğan yerine taze sarımsak da aynı görevi görür heralde )






Sonuç olarak, kızımız 1 yaşına girmek üzere ve ağzında 12 dişi var. Küçük bir tazmania canavarı gibi dolaşıyor  ortalıkta.


Kafamı bozmayın, sizi de yerim haaa!!!!

13 Aralık 2011 Salı

Devlet Kapısı..

Sanırım hamilelik sırasında canımı en çok sıkan şeylerden biri 32. haftamda hastaneye gidip 37. haftaya kadar çalışabilir raporu almak oldu. Evrak işleri oldum olası canımı sıkmıştır. Eksik ya da yanlış bir durum olacağından korkmuşumdur hep. 37. haftaya kadar çalışabilir raporunu alıp orjinalini kendime saklayıp fotokopisini işyerime ilettim. Hamileyken başka bir şey yapmak gerekmiyordu ( en azından bildiğim kadarıyla).

Doğum yaptığımın ilk haftası İK'dan arkadaşım bebekle ilgili ihtiyaç duyduğu evrakları bana bildirdi ve en kısa zamanda devlet hastanesine gidip "37. haftaya kadar çalışabilir" raporunu iletmemi, bürokratik işlemlerle ilgili yönlendirileceğimi söyledi. O lohusa halimle sabah erkenden kızımı emzirdim, eşimle taksiye atlayıp Okmeydaı SSK'ya gittik. Oradaki doktor bayan sağolsun beni bir memura yönlendirerek yardımcı olmalarını söyledi. Kabus gibi birkaç saat de böylece başladı.

- Memure: " İşgörmezlik raporunuz alayım.."
- Dicle: " Bende o rapor yok, nereden almam lazım?"
- M: " 37. haftanızda tekrar hastaneye gidip almanız gerekiyordu. Artık olmaz."
- D: " Ama nasıl olur? Bana işyerimden bir şey söylenmedi.."

Bu arada ben ağlamaya başlıyorum.. Ne yapıcam şimdi? Hemen İK'daki arkadaşımı arıyorum, olanları aktarıyorum, şaşırıyor, ama net bir şey söyleyemiyor. Ben panik halde ne yapıcam diye düşünüyorum. Bebeğim evde.. Her an süt isteyebilir. Memure insafa gelip, birilerine ne yapılabileceğini soruyor. Fındıklı'daki SSK'dan üst yazı alınması gerekir diye bizi oraya yönlendiriyorlar.

Annem arıyor, bebeğim uyanmış, koştur koştur eve gidiyoruz. Bu arada yolda yeni doğum yapmış arkadaşlarımı arıyorum, aklımı daha çok karıştırıyorlar. Kızımı emziriyorum, taksiye atlayıp SSK Fındıklı'ya gidiyoruz. İlgili kişiye yönlendiriliyoruz. Sıra alıp bekliyoruz.. ( Tahminimden düzgün işliyor her şey).

Oradaki bayanın bana söylediklerini aynen aktarıyorum: " Siz bir kadınsınız ve doğum yapmak sizin doğal hakkınız. Doğal hakkınız olan bir şey için işgörmezlik raporunu ihtiyacınız yok. Tek yapmanız gereken, o da şimdi değil, işe döndükten sonra yapmanız gerekiyordu, bebeğinizin doğum belgesini, 37. haftaya kadar çalışabilir raporu, bebeğin nüfus cüzdan fotokopisinin (nüfus cüzdan fotokopisinden şimdi emin olamadım, geçmiş zaman ve unutkanlık hormonları malum) işyeriniz tarafından bize ulaştırılmasıydı. Burada doldurulması gereken tek evrak var, onu dolduracaktınız."

Tüm evraklar elimde olduğu için benden teslim aldılar, doldurulması gereken belgeyi doldurdum ve bana işe başlayacağım tarihi söylediler. O da şöyle hesaplanıyor, doğum yaptığınız gün üstüne 13 hafta sayın.. Normalde doğum iznine çıktıktan sonra 16 hafta izniniz var. Ancak 13 hafta doğumdan sonra olarak bölünüyormuş. 40. haftayı bekleseydi Nehir Hanım, iznimin hepsini kullanabilecektim. Yani doğuma kadar 3 hafta, doğumdan sonra 13 hafta gibi düşünün. 38+5'te doğum yaptığım için 9-10 gün az doğum izni kullanmış oldum.

Ne olursa olsun, umarım kimse lohusalığının ilk haftasında böyle gereksiz yere üzülmez. Bunlar devletin koyduğu kanunlar ise, çalışanların eksiksiz yönlendirilebilmesi gerektiğini düşünüyorum. SSK Fındıklı'da bana yardımcı olan o bayanı her düşündüğümde onun için dua ediyorum, hayatı boyunca tüm işleri rast gitsin, önüne hiç engel çıkmasın, her şey gönlünce olsun diye..

Sonuç olarak Mart ayının son günlerinde işbaşı yaptım, işe başladıktan 1 ay sonra SSK'ya paranız yatmış oluyor. Yatıp yatmadığını SSK'yı telefonla arayıp kontrol edebiliyorsunuz. Bebeğinizin ve kendinizin nüfus cüzdanlarınızla herhangi bir PTT'den paranızı alıp, işyerinizin banka hesabına yatırıp, yatırdığınıza dair dekontunuzu iş yerinize iletiyorsunuz. Bürokratik işlemler bu kadar.

Umarım kimse benim yaşadığım sıkıntıyı yaşamaz. Burada gereksiz olan, yeni doğum yapmış halimle SSK peşinde koşturmamdı.. Her işte bir hayır vardır diyelim, napalım? En azından başkaları için faydalanabileceği net bilgiler elde ettim. Bu bilgiler biraz gözyaşı karşılığında elde edildi, kıymetini bilin lütfen :)

12 Aralık 2011 Pazartesi

Hemşerim yolculuk nire?


 Nehir'in babannesi ve dedesi başka şehirde yaşıyorlar. Nehir 2 aylık falandı ilk uçak yolculuğunu yaptığında. Baya endişeliydim şu basınç olayından dolayı. Benim bile kulaklarım kötü oluyor, bebeklerde işler nasıl yürür, hiç bilmiyordum.

Doktorumuza danıştık ve kalkış ve inişte emzirmek kaydıyla sıkıntı olmayacağını söyledi. Biz de uçak saatini Nehir'in uyku saatlerine göre ayarladık. Şansımıza, giderken de dönerken de yanımızdaki koltuk boştu..Bu arada annem yanımızdaydı, yoksa hem bebek, hem puset, hem eşyalar.. Tamam her anne süper annedir ama, bu beni biraz aşardı :) İnsanlar bebekli yolculara gerçekten çok yardımcı oluyor. Biz de gözü kara bir aileyiz biraz..

Aklınızda olsun, bebekli yolculara koridor tarafı verilmiyor, mecbur pencere kenarında uçuyorsunuz.

Sonuç olarak yolculuğumuz da, tatilimiz de çok güzel geçti. Biz biraz da rahat bir aileyiz. Pek kafaya takmıyoruz ufak sıkıntıları. Hem yolculuk kızımla çok zevkli geçiyor. O,  fotoğrafındaki gibi uçmayı öğrenene kadar kızımla zevkli yolculuklar yapmaya devam ederiz umarım :)

11 Aralık 2011 Pazar

Ara not :)

Ya bu bebekler cok mu hizli buyuyor ne.. Haftaya 1 yasina basacak. İnanamiyorum.

Ah şu güzel hormanlar...

Doğumdan önce pek çok doğum hikayesi okudum. Çok faydası olduğunu düşünüyorum. Gerek o hikayelerde, gerekse doğal doğumla ilgili internet sitelerinde üstüne basa basa tekrar edilen şey hormonlardı.. Değişimlerin tetikçisi, değişimlerin sonucu güzel hormonlar.. Evet, doğumum epiduralle oldu, ama epidural yapılana kadar sancıların çoğunu çektim. Hatta şuanda keşke epidurali de yaptırmasaymışım diyorum. ( Bi dahaki sefere inşallah :) ) Şimdi isimlerini unuttuğum hormonlar, doğumu başlatıyor, kasılmaları tetikliyor, doğum sonrasında her şeyi unutup mutluluk hissetmenizi ve sütün salgılanmasını sağlıyor. Alabileceğiniz tüm ağrı kesicilerden ve antidepresanlardan çok daha etkililer. 

Hani erkeklerin abarttığımızı düşündüğü regl dönemi ruhsal durumumuz var ya, o da benzer hormonların farklı oranlarından kaynaklanıyor.. Hukuk bile etkilerini kabul etmiş, o dönemde kadınlara işledikleri suçlar için indirim uygulanıyormuş..( en azından ben böyle duydum).   
Bu hormonların etkisi ne kadar sürüyor bilmiyorum ama, ben kızımın ilk 3 ayını zor hatırlıyorum :) Belki de uykusuzluktan.. Daha doğrusu, diil 7 saat 4 saat blok uyku uyumamaktan..

Üzülmeyin babalar, bu hormonlar size de bulaşıyor sanırım.. Geçenlerde eşimle kızımızın ilk aylarını konuşuyorduk. " Hiç uyku sorunu yaşamadık biz" dedi, hatırlamadığına inanamadım.. İlk aylar, akşamları uzun mızıldanma ve ağlama seansları olurdu. Baya zorlamıştı bir dönem bizi.. Ben söyleyince hatırladı.

Öyle geliyor ki, kızım sanki şu anki haliyle doğdu, fotoğrafları görünce inanamıyorum küçüklüğüne ve farklılığına :) Artık zamanın geçtiğini somut olarak bize gösteriyor onun gelişimi. Varlığı gerçek bir mucize benim için. Hayatta herşeyin bir nedeni olduğuna inancımı güçlendiriyor.

10 Aralık 2011 Cumartesi

Çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane :)

Malum doğum kargaların kahvaltı saatinde oldu, sonrasında bebeği emzirme çalışmaları, kızımın dünyaya adaptasyon süreci, gelen gidenler derken neredeyse 2 gün boyunca uyuyamadım. Kızımı aşı ya da diğer kontroller dışında yanımdan ayırmadım. Tabii bunlar uykusuz gecelerimizin başlangıcıydı.. ( Bu, sonraki yazıların konusu olsun..)

Nehir ilk günler komada gibi uyuyordu. Emmek için bile uyanmıyordu. Şekeri düşecek diye korkuyorduk. Neyse ki gitgide uyanıklık zamanı uzamaya başladı. Böylece ortaya yeni bir sorun çıktı; gece-gündüz ayrımı.. Bununla ilgili uzmanların pek çok tavsiyesi var, her akşam belli saatte banyo faslı, ardından beslenme ve uyku ( bebeğe göre değişen ritüeller), buna benzer uygulamalar.. Banyonun faydası olduğuna inanıyorum, sakin ve rahat kişilerle yapıldığı sürece.. Aksi takdirde, aman üşümesin, bebeği yaktın/dondurdun, şurasından tut, burasını yıka,vs.. Kızım kış bebeği olduğu için banyo keyfini anca havalar ısınınca yapabildi. Uzun bir süre onun için banyo, telaşın olduğu bir odaydı. Tabii ki annelere çok şey borçluyuz, tecrübelerinden ötürü, ama bazen keşke bebeğimizle biraz daha baş başa ilgilenseydik diyorum. Neyse, sonuçta her şey onun iyiliği için..

Uykuya geçişte işimizi kolaylaştırabilecek emziği kızımız kabul etmedi. Ve bir süre sonra annemin " çok rahat edeceksiniz " propagandalarıyla Nehir'i ayakta sallamaya başladık. Belli bir süre evet rahat ettik. Çünkü ayakta değilse kucağımızda gezerek uyuyordu ve Nehir hafif bir bebek değildi. Sonuç olarak Nehir 10 aylık olana kadar ya kucağımızda ya da ayakta uyudu. Müstakbel anneler, eğer bu yazımı okuyorsanız bu satırları daha dikkatli okuyun: Bebeğinizi yatağında uyumaya alıştırın! Aksi halde uzun vadede sıkıntılı günler sizi bekliyor olacak..

Nehir en başından beri kendi yatağında uyudu ama uykuya geçiş sıkıntılıydı. Bir ara yatağına yatırıp sütünü içirirken saçını okşayarak uyutmaya alıştırmıştım, sonra annem "unutturmuşsunuz ayağı" diyerek yeniden ayakta sallamaya alıştırdı. Bundan nasıl vazgeçirdiğimiz başka yazının konusu..

Tabi ki her bebeğin karakteri, istekleri farklıdır. Ben de bebeğimle uyumayı çok seviyorum, ancak aramıza alışsaydı, sonradan yatağına geçiş hepimiz için zor olacaktı.

En güzeli bebeğiniz uyuyana kadar onunla vakit geçirmek bence. Biraz yatak oynaşı, süt, masal faslı olabilir. Sonrasında uyuyana kadar ninni vs.. Baştan nasıl alıştırırsanız öyle gidiyor. Benim yöntemim en doğrusu demiyorum, lütfen yanlış anlaşma olmasın. Benim tecrübelerim bana böyle düşündürüyor sadece..

Ha bir diğer yaptığım hata da, bebeğin uyku arasında her mıkırdanışında kucağıma almak oldu. Halbu ki bebeklerin derin uykuları bizimkilerden kısa sürüyor ve uyku hafiflediğinde daha kolay uyanıyorlar. Ancak kendi kendilerine tekrar uyumayı öğrenebilirler. Her defasında kucağıma almak yerine hafif tıpışlasaydım, gece uykuları daha uzun ve kaliteli olabilirdi. bir ara geceleri 1-1,5 saatte bir uyanır haldeydik. Allah'tan o günler geride kaldı. Tabii ki diş sıkıntılarını ya da hastalıkları saymıyorum. O zaman tüm kurallar yıkılır, kucakta da uyuruz, birlikte de uyuruz, hiç önemli değil.

Neyse, yazının başında aklımda bir anı vardı: Hastaneden eve geldik, bebeğimi yatağına yatırdık, eşimle ben de yatağımıza yattık. ( Kızımın yatağı 6 aya kadar bizim odamızdaydı ) İşte o iki saatlik uyku, hayatım boyunca uyuduğum dinlendirici ve huzur dolu, uyandığımda mutluluğun somut olarak damarlarımda aktığını hissettiğim ikinci uykuydu.

8 Aralık 2011 Perşembe

The Beginning

Böyle bebeği pazardan alıp gelmiş gibi 11. ayından yazmaya başlamak olmaz dimi?. O zaman biraz başa alalım mı? Flash back gibi :)

37. haftama kadar işe gittim. Çok da zorlanmadım. Kışın evde oturmak insanın içini karartıyor. İşten çıktıktan sonra bile eve dönmek istemiyordum. İlk aylarda ne kadar hareket etmek istemediysem, son aylar tam tersi bol hareket ve yürüyüşle geçti. Şansıma kış da yumuşak geçiyordu. Eşimle güzel yürüyüşler yapıyorduk özellikle haftasonları.. Beni ve bebeğimi rahatlatan ve doğuma hazırlayan hamile yogasını unutmamak lazım.

İzne ayrıldıktan sonra son sürat eksikleri tamamlama faslı başladı. Ama daha birkaç haftam var diye hiç strese girmedim. Kızım muhtemelen yılbaşı bebeği olacaktı. Tek sıkıntım doktoruma ulaşmaktı, ama Can Bey ( Doç. Dr. Can Yener) beni her konuda olduğu gibi bu konuda da rahatlattı, kendisine istediğim zaman ulaşabilecektim.

Son alışverişlerimizi yaptık, kıyafetlerini yıkadım ve ütüledim. Yatağını hazırladık, neredeyse herşey hazırdı. Hastane çantamızı bile hazırladık. 17 Aralık tarihli günlük yazımda, kızıma artık gel diyordum.. Sanki herşey tamamlamış gibi geliyordu. Onu artık kucağıma almak istiyordum.

18 Aralık Cumartesi (38+4)- Sabah saatleri...
Sevdiklerimizle güzel bir kahvaltı yaptık. Hafta içi doğum günü olan arkadaşımız İpekle buluşmayı teklif etti eşim, ama kendimi yorgun hissediyordum ve evde dinlenmek istediğimi söyledim. Eve gittiğimizde bizi acı bir haber bekliyordu. Babamın dayısı, çok sevdiğim Süleyman Dayım vefat etmişti. Annem apar topar cenaze evine gitti.

Akşamüstü...
Çağlayla Ünsal aradılar. Doğumda kullanmak istediğimiz kamerayı pazar günü onlardan alacaktık, yakınlarda olduklarını, kamerayı getireceklerini söylediler. İpek'i de bize çağırdık, hatta sürpriz doğum günü kutlaması yaptık ona.

Saat 23 civarı...
Giderlerken Ünsal " belki seni böyle son görüşümüz olur" diye fotoğrafımı çekti. İpek de Nehir'e " hadi bebiş hemen doğ da yay burcu ol" diye çağrıda bulundu.

19 Aralık Pazar (38+5)- Gece 1 suları...
Annem cenaze evinden döndü. Dayımızın defnedileceği yere gitmek için, akrabalarla erkenden yola çıkılacak diye hemen odasına çekilerek uyudu.
Biz Okan'ı izliyorduk.

Saat 2 suları...
Eşimle biz de uyuyalım artık diye konuştuk. Biraz sonra içimde bişey pıt etti.. Canım yanmadı, sadece bir pıt ve tuhaf bir his.. " bişey oldu " dedim. Ayağa kalkmama yardım etti. " Sanırım suyum geldi..." ama emin değildim, yani daha önce hiç suyum gelmemişti :) Hem önce sancı çekmem gerekmiyor muydu? Ya yanlış alarmdıysa? " Bu saatte doktor aranır mı canım? Ya yanlış alrmsa? Yani sancım da yok..  Ne yapsak? Annemi uyandırsak mı? En iyisi hastaneye gidelim, oradan doktoru ararız.. " Biraz zaman geçti, annemi uyandırdık. Annem de ihtimal vermedi. "Yok canım daha sancın yok.. Önce uzun aralıklarla kısa sancılar, sonra kısa aralıklarla uzun sancılar..vs"

Saat 2:30...
Eşim Can Bey'i aradı. Doktor Bey her zamanki anlayışlı ve sakin tavrıyla, hastaneye gitmemizi, kendisinin hastaneyi arayıp haber vereceğini söyledi.

Saat 3 suları..
Annemi ve tüm eşyaları evde bırakıp Gayrettepe Florence Nightingale Hastanesi'ne gittik. Yanlış alarm olduğundan o kadar emindik ki.. Bu arada takside ilk sancıyı hissettim.

Hastaneye vardığımızda doktorumuz haber vermişti ve odamız hazırdı. Nöbetçi kadın doğum doktoru Kaan Bey(di sanırım) hemen muayeneye geldi. Açıklık epidural için neredeyse müsaitti.
Sancılarım giderek sıklaşmıştı ve artık şiddeti 10 üzerinden 7-8'di.
Sancı geldiğinde tek düşündüğüm bebeğimdi.. Bu durumun onun için daha zorlayıcı olduğunu, bütün bunların kısa süre içinde mutlu sonla biteceğini düşünüyordum. Bebeğimle konuşup ona cesaret vermeye çalışıyordum.
Bu arada canım aşkım da bana destek olmaya çalışıyordu. Annemi aradık ve eşyalarla gelmesini istedik. Anne-baba ve kardeşlerimize haber verdik.

Saat 3:30
Can Bey her zamanki şıklığı ve sıcaklığıyla odaya benim gözümde kurtarıcı melek gibi girdi. Açıklık kontrolünden sonra epidural takılabilir onayını verdi.

Nöbetçi anestezi uzmanı epiduralimi taktı ve saat 5'i biraz geçe doğumhaneye girdik..
19 Aralık 2010, Pazar günü saat 05:46'da meleğimiz normal doğumla dünyaya geldi ve bizim için her anı bir öncekinden güzel geçecek yepyeni bir hayat başladı..
















*** Bizimle ilgilenen tüm personel, doktorlar, kat hemşireleri ve bebek hemşireleri, herkes işinin çok ehli ve çok naziklerdi. Buradan onlara tekrar teşekkür etmek isterim.. Tabii ki Doktorum Sn. Can Yener'e de..